15 Haziran 2014 Pazar

Matematik ve Aşk (Part I)

İnsan beyninin yaklaşık 100 milyar nörondan oluşmuş olduğu söylenir. Nöronların birbirleriyle olan ilişkilerinden de düşünce dediğimiz şey ortaya çıkar. İnsan beynine beş duyu organı ile giren nerdeyse sonsuz miktarda işaret, örgütlenmiş nöronlar sayesinde işlenir, yoğrulur ve sonuçta insan etkinliğini oluşturur. Kısaca nöronlar arasındaki iletişimin temeli kimyasal ve elektriksel bir alış veriş. 

Bu yazıda, beynin en güzel etkinliklerinden iki tanesi matematik ve aşk ele alınacaktır.  

Bilindiği gibi matematik bir takım aksiyomları koyduktan sonra başlar. Bu aksiyomlardan yola çıkılarak çeşitli teoriler ileri sürülür, yeni kavramlar oluşturulur, sonuçlar çıkarılır. Bu aksiyomların ve sonuçların estetik olup olmadığı ile ilgili tartışmalar burada söz konusu edilmeyecektir. Sonuçta beyin aldığı sonsuz miktarda işaretlerden bir şekilde bunları ayıklayarak bu aksiyomların oluşmasını sağlar. Çıkarılan sonuçlar doğada ve toplumda olan olayları açıklamak amacıyla model olarak kullanılır, yani bu olaylara bir kılıf uydurulmaya çalışılır. Açıklamak, anlamak bir şeylere bir şeyler uydurmaktan başka ne olabilir ki? Matematik kesinlikler dünyasıdır, belirsizliğe izin yoktur. 

Bu işaretlerden bazıları da aşk denilen kavramı oluşturmaz mı? İnsanın beyninde oluşturduğu bir aşk aksiyomlar sistemi, devamlı bir şekilde karşısına çıkacak nesnenin bu sistem içerisine alınıp alınamayacağına, yani bu modele uydurulup uydurulamayacağına karar vermesini sağlar. Yani aşk gelmez. Bir potansiyel olarak aşk, beyinde ekilir ve büyütülür. Kim ne derse desin her aşk tek kişiliktir ve yalnız yaşanır. 

Aşk her zaman dile getirilebilir mi? Ya da getirilmesi gerekir mi? Ya da her aşk yaşanabilir mi? Aşk insanin kaybettiklerini, göremediklerini, görmesi mümkün olmayanları gösteren bir süreç değil mi? Ya da her aşk biraz da insanın kendinden kaçıp kendine varışı değil mi? Aslında aşk kişinin kendi-kendisiyle bir yüzleşmesi değil mi? Zaten her aşk yalnız yaşanmaz mı?  

Hızla geçen gündelik yaşam kargaşası içerisinde insan nasıl kendisiyle başbaşa kalabilir ki? İşte bunu önceden gören Eros aşk denilen şeyi yaratmamış mı? Bir de söyle düşünelim. Aşk tek kişilik bir yaşam oyununda nefes alma ortamı olamaz mı? 

Hayat'ın tanımını yapamadıktan sonra ne önemi var ki anlamını sormak hayatın? Belki de, mutluluğun resmini yapabilir misin? sorusu da yanlış, eğer mutluluk, mutluluğun resmini yapmak değilse. Asıl sorun yaşama-ölüme ve aşka bir kılıf uydurma sorunundan başka nedir ki? Tüm yaptığımız bir şeylere kılıf uydurma değil mi?  

Her aşk ilk aşka yapılan göndermeden başka ne olabilir ki? İlk kez yaşanan aşk, aşk aksiyomlar sisteminin bazını oluşturur ve bundan sonraki tüm aşklar bu bazın doğrusal veya doğrusal olmayan kombinasyonlarından ibarettir. Sisteme giren aşk nesnesi tıpkı Platon’un idealarındaki gibi tekleştirilir. Sonunda eğer aşkın limiti alınabiliyorsa bir kılıf uydurulmuş olur. Tüm aşklar mükemmel aşktan sapmakla ortalama almaya olanak sağlar, önemli olan varyansın küçük mü büyük mü olacağıdır, benzersiz aşk yoktur, olsa olsa beyindeki aşk aksiyomları sisteminin kılıf uydururken yaptığı oyunlar aşkın limitini belirsiz kılar. 

Aşk aksiyomatiği nesnesine göre aşklar kümesindeki bir elemana yakınsamak ister, eğer yakınsama noktası bu kümenin içerisinde değilse burada bir sorun var demektir ya aksiyomlar sistemi tutarsızdır ya da yakınsamanın biçiminde bir değişiklik yapmak gerekir. Aşk aksiyomatiğinizi iyi oluşturamadıysanız değiştirebilirsiniz bu sizin elinizde. Yakınsamanın biçimini de değiştirebilirsiniz kimse sizin beyninizdeki uzaya karışamaz.  Seçim size kalmış; Matematik kesinlik arar aşkın seçtiği yol belirsizliktir. Aşkınız rasgelsin demekten başka yazarın elinden bir şey gelmez.  

Ortalamayı ve varyansı da unutmayın sakın.

29 Aralık 2013 Pazar

2013 tadında özet

Dünyanın en eski dinlerinden şamanizmin baharın gelişini kutlamasından öteye pek geçemeyen bayram öncesi özet geçmek için bişiler karalayalım dedim hazır okuyucularım çoğalmışken. Ehe. 
Velhasıl kelam, uzun laf ülke batırır, haftanın günlerine bile hak ettiklerinden fazla anlam yükleyen (sen hariç çarşamba) birisi olarak, yeni bir yıla girmenin öncesindeki bütün bir yılı elbette özetlemeyeceğim fakat 2013 yılı benim hayallerimin gerçekleştiği yıldır. Heleki L. Euler'ın doğum gününde bana bahşedilen hediye takdire şayan. Onun haricinde onur belgesi almam çorbaya ekilen himalaya tuzu gibi değerli. Aynı zamanda tüm dünyası kendi içine hapsolmuş olan insanlar tanıdım, hiç bir küfrün veya hiç bir tanımlamanın yerini alamayacak bir anlamsız kadınlar gördüm, tanıdım. Yurtdışı maceralarımız oldu, masal ülkesine gidip geldim, prensler ile yedim içtim; beyaz atlı prensi soranlara ise elimde kurbağa var beslemek isteyen?

Bazı insanlar vardır ki yıllar boyu tanıdığınızı varsaysanız da hakkında hiçbir şey bilmediğinizi farkedersiniz bir anda, kimileri vardır ki çok az zamanda çok şey paylaşırsınız. Böyle değişik tatlar tattım insan ilişkileri içerisine girdim daha ötesine göz ucuyla baktım tezimin doğrulandığını görüp Dr. Who gibin pembe-mavi kulübeme atlayıp zamanı yardım kaçtım. (Benim kulübe pembe n'olmuş?) Kurtulduğum anlar oldu yakalanıp esir düştüğüm anlar da. Hepsinden Allah'ın izniyle kurtuldum, başardım. İnancımı hiç kaybetmediğimi görüyorum bundan dolayı da çok huzurluyum, mutluyum şükür. Sevgiliyi sevebilmek her sevene yakışmadığı gibi, seven kişinin sevgili için 'sözde sevgi'sinin de olmaması gerekir. Kul için yapılan gösterişler anlamsız, boş ve cahil işidir. Kendi içine bakan arzı dolaşır.

Velhasıl kelam uzun laf ülke batırır, en olumsuz zamanlarda bile dimdik ayakta durmanıza, sonra yürümenize ve sonra koşmanıza yardımcı olan Burcu'm vardı. Ben dostlukları şiirsel gerçekliğe benzetirim karanfil tadında sarmısaklı. Karlı bir kış gecesinde sıcak bir fincan kahve gibidir Burcu

Her şart altında sonuna kadar koşulsuz güvenebildiğin bir kişi olmalı hayatında. Ben o açıdan şanslıyım. Bazen dost sandığın kişiler olabilir; hiyerarşiyi karıştırmamak gerek aman diyim, arkadaş ise bırak orda kalsın sen mertebesini yükseltsen bile eşeğe altın semer vurmuşlar seninki benden kara atasözü ile  bölümü bitiriyorum. 
Ehe.

Bu yıl çok matematik yaptık, kriptoloji ile uğraşmalarımız çabalarımız, kafayı yemelerimiz madagaskar penguenleri'nden kowalski durumunda wall-e görüşünümüzle çalışmaya devam ediyoruz.  Her şeyde olduğu gibi, matematiksel teoride de güzellik algılanabilir ama açıklanamaz. Yaptığımız işin tanımı; Sayılar çılgın bir deliyi kibar bir insana dönüştüren katalizördür. 


AUGUSTUSDE MORGAN ile noktalıyorum; ...ya Matematikçiler... Gizeme sahip olmasalardı ve benzer şekilde, zıtlığa ve çelişkiye? Matematiksel hülyalardan girip iyi bir kriptanalist olup çocuk yapmayı düşünüyorum ilgilenenler pigpen cipher ile bana ulaşabilir. xox

Bu sene Ayhan Işık - Belgin Doruk filmleri çok izledim özellikle 61 yapımı filmler küçük hanımefendi serisi benim için ayrı bir tat. Ayhan Işık diyorum ağzımın suyunu siliyorum. İnsan her alandan lisans sahibi olunca güzel oluyor, iyi ki Sinema-Tv okumuşum zamanında, başka bir şekilde izliyorsun filmi. Karanlıkta yapılan iki güzel şeyden biri de Sinema'dır. Diğeri de uyumak, ne fesatsınız sevgili okuyucularım. Fesatlık demişken;


Geçenlerde bu bloku okuyan bir de herkesin tanıdığı hafif meşrep meşhur adı Özer olan bir oduncağız ile tanıştım ailecek de seviyorduk ama artık sevmiyoruz kendisini doğaya bıraktık nanik yapıyoruz yandaki şekilde görüldüğü gibi. Ehe. Malum erkeklerin genel sorunu istediğini alana kadar sana gösterdiği fragman halidir. Fakat beyler oltayı atarken sazana / kefale denk gelmeniz olasıdır ama ben şahsım adıma denizaltı olduğum için, yürü de yayların gıcırdasın demek zorunda kalıyorum. Genelleme yapıp sözü meclisten dışarı vurayım ama erkeklerin itirafıdır: 'Altta on/off düğmesi var. Açıkken başka, kapalıyken başkayız.' yaratılış bişi diyemezsin. Biz kadınlar mı? Ya sen hatunu başının tacı yaparsın ya da hatun başına çorap örer. Yani başınızın (tatlı) belasıyız vesselam.


Acısıyla tatlısıyla tuzlusu kremalısı çileklisi böreklisi ile bir yıl daha bitti. Yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkür eder, gıdıktan öperim. Çarkçı başı Vahi Öz (Horoz Nuri)'ye allahtan rahmet diler Sadri Alışık selamıyla pişman olur bakmayanlar tadıma. Eyvallah. :)


Not: Sağlam bir kuraldır; bir matematikçi veya felsefeci çok derin yazılar yazdığında saçmalıyor demektir. Bilginize sunulur.

9 Aralık 2013 Pazartesi

ikinci gerçekliğin içinde ikinci aşk.

...

Kinyas ve Kayra'ya otomatik portakal gözünden bakıp, Fayt kılab Taylor abiden çıkacağız çok ormantik bişi yok. Kinyas'ın ikinci bir gerçekliği vardı. Kinyas, kendine alternatif bir gerçeklik yaratmıştı. Kayra ise şu yamuk prenses olan ama cüce yok.
Peki ya aşk? Aşk hali zaten şizofreni olma durumuydu, buradaki gerçekliğin içinde ikinci bir gerçeklik ortaya çıktığı için mi gerçek aşkı, aşk da gerçeği yok etti? Ne oldu bunlara? Hakan Günday gelse şuraya yerin dibine göçeriz yeminlen. Buradaki felsefik açılımı Waiting for Godot'ya bağlayıp hemen sonuca varalım bence.
Kayra gitti. Kinyas Kayra'yı kaybetti.

The End.
....